İnsan kendine sahip çıkmazsa…

Bir ülkenin gelişmişliği, zenginliği sahip olduğu kaynaklara verdiği değeriyle ölçülür. Ancak, bu ölçüm yöneticilerin verdiği değerle değil tüm toplumun bunu sahiplenmesi ile yapılabilir.

Bir toplumun sahip olduğu en büyük kaynak insandır.

Sıkıntı insanın buna sahip çıkmamasıyla başlar. İnsan kendine değer vermiyorsa, işin kötüsü, kendisini sömüren kavramları sahipleniyorsa, bize de “yapacak bir şey yok!” demek düşer.

Anlatacağım hikaye, sonuç olarak bunu anlatsa da, bu kadar karamsar değil. Çünkü gerçek. Çünkü bu toplumun bir hikayesi. Bu kadar basit.

90 lı yılların başında uluslararası bir şirketin İstanbul’daki fabrikasında fabrika müdürüyüm. Fabrika uluslararası bir denetim geçirecek. O zamanki genel müdürümüz, Roger fabrikaya geldi. İşin önemini anlattı. Daha denetime 3 ay var.

Bana dedi ki, “Fatih, bu şirketimiz için çok önemli. İşçi sağlığı ve iş güvenliği işçileri bilinçlendirmeden olmaz işçileri buna inandırmayı başaramazsan, bu denetimi geçemeyiz. Eğitime önem vermen lazım.” dedi.

90 lı yılların başlangıcı olduğunu düşünürseniz, zordu işim. Fabrikada haftada iki gün üretime ara verip, eğitimler yapmaya karar verdim.

Eğitimleri yapmaya başladık. Ben inanıyordum işçi sağlığı ve iş güvenliğinin önemine ama işçilerim huzursuzdu. Yetiştirmeleri gereken üretim vardı, ama ben üretimi kesiyordum. 1 saat boyunca, onların emniyeti ve sağlığının üretimden daha önemli olduğunu anlatıyordum.

İnanmıyorlardı kendilerinin üretimden daha önemli olduğuna.

Ama o eğitimler sayesinde çok yol aldık. Fabrikamızda hiç iş kazası olmuyordu. Özellikle kadın işçiler daha fazla gülümsüyordu yaptığımız değişikliklere bakarken. Kadınlar öngörebilen ve önlem alanlara daha fazla güvenirler. Soylarının devam edebilmesi için gereklidir bu.

Denetime 10 gün kala, Roger son bir denetime geldi. Açıkçası, iyi bir iş yaptığımı düşünüyordum. Fabrikayı dolaşmaya başladık. Her şey yolunda gidiyordu. Ta ki PVC şişe ürettiğimiz, “Blow Molding” bölümüne gelinceye kadar.

Oradaki iki makinaya bakan operatörüm Nazir, ortalarda görünmüyordu. Roger sol tarafa yukarı bakınca ben de o tarafa döndüm. Nazir düz duvarda yerden 3 metre yukarıda bize son derece endişeli bakışlarla bakıyordu.

İş hayatımın en sıkıntılı anlarından biridir o an. Roger bana baktı, ben ona baktım. Bir sonraki departmana yürüdük.

Başka bir sıkıntı olmadı, sonraki bölümlerde. Roger’ı yolcu ederken, yüzümün kıpkırmızı olduğunu hissediyordum. Sağ elini uzatıp, sol dirseğimi tuttu. “Fatih, çok iyi bir iş başarmışsın, ama bir şeyi çok iyi anlamanı istiyorum.” dedi. “Bu benim kariyerim için çok önemli! İş ve işçi güveniliği denetiminden geçemeyen bir genel müdürün bu şirkette geleceği olamaz.”

Ne diyeceğimi bilemedim. O kadar aylık çalışmanın, eğitimlerin hiçbir değeri kalmamıştı.

“Merak etme Roger.” lafından başka diyecek bir laf bulamadım.

Roger’ı uğurladıktan sonra odama çıktım. “Nazir gelsin.” dediğim anda Nazir odanın kapısında bitti.

“Buyur Fatih bey.”

“Odanın kapısını kapa.” dedim ki o fabrikada müdürlük yaptığım 2,5 sene boyunca odamın kapısının kapalı olduğu çok nadir anlardan biridir.

Açtım ağzımı, yumdum gözümü.

Nazir, sadece, çelik burunlu iş ayakkabılarının burunlarına bakıyor. Benim nefesimin tükenmeye yakın olduğunu hissedip, anlatmak için başını kaldırdı.

“Fatih bey, Yukarıda duvarda küf gördüm, Roger bey gelmeden temizlemek istedim.” dediği anda nefesime güç geldi.

“Ulan, düz duvara nasıl tırmandın?” diye patladım.

Garibim Nazir, duvardaki benim göremediğim küçük çıkıntıları izah etmeye çalışırken, ben kendime geldim.

“Oğlum Nazir, anlamıyor musun, tüm derdimiz senin canın, senin güvenliğin. Tüm bu yaptıklarımızı senin canına bir şey olmasın diye yapıyoruz. Niye sen böyle yapıyorsun?”

Başı önde, son sözünü söyledi.

“Tamam müdürüm, anladım. Sen ne dersen o. Öl de ölürüm vallahi.”

Baktım sinir krizi geçireceğim, “Çık Nazir. Çık, Tamam!” dedim.

Merak ediyorsanız, denetimde hiçbir problem olmadı.

Eminim Nazir, “Öl” dersem ölür.

Nazir bana çalışanlarıma doğru emir vermeyi öğretti. O günden beri onların iyiliğini istediğimi söylüyorum hep.

Çalışanınınız yaşarsa yaşarsınız,

Çalışanınız mutlu olursa mutlu olursunuz.