Artık yavaş yavaş bilgisayarlar da sektöre girmeye başlamıştı. Bu konuda gözleyebildiğim kadarıyla öncü şirket Express Kargo idi. Express Kargoda Ajlan, yeğeni İlkay’ın yardımıyla pek çok şubesinde (hepsinde değil, çünkü bir bilgisayar ve bir yazıcı hele hele yanında bir dial-up modem ucuz cihazlar değillerdi.) faturaları bilgisayara giriyor, yazıcıdan bastırıyorlar, bu bilgileri 1400 baud modemlerle merkeze gönderiyorlardı.
Burada 1400 baud u anlatmak isterim. Bu saniyede 1400 bit gönderen modem demek. Şu anda evlerimizde, cep telefonlarımızda saniyede 100 milyon bit (yüz megabit) gönderip alabiliyoruz. O zamanki iletişim 70 kere daha yavaş. Bu korkunç yavaşlığı kesinti olmaması halinde elde edebiliyorsunuz. Kesinti ise hayatınızın bir parçası. “Koptu!” diyorsunuz ve yeniden bağlanmaya çalışıyorsunuz. Ödediğimiz telefon faturaları da kâbus gibiydi.
Bilgisayar olmayan onlarca şube var tabi. Onlarda belgelerini bir zarfa koyuyorlar ve merkeze yolluyorlar. Merkezde bir operatör ordusu var, bütün bu bilgileri merkezde giriyorlar. Çok şaşırmayın, o zamanlar bankalar da böyle çalışıyordu.
Biz CargoTech i kurduğumuz zaman tüm modemlerimiz 56K idi. En yakın rakibimizden 40 kat hızlıydık yani. 😊
90lı yılların başında dünyada önemli bir kavram gelişmeye başladı. Tedarik Zinciri Yönetimi! (Supply Chain Management)
Dünyada özellikle uluslararası şirketler satın alma, üretim, depolama ve müşteriye ürünü ulaştırma arasında koordinasyon kurma konusunda sıkıntılar yaşıyordu. Tedarik zinciri yönetimi kavramı otaya çıkınca şirketler bu işlevleri tek bir çatı altında toplamaya başladılar. Bu konuda hem teknolojiye hem de insan kaynaklarına büyük yatırımlar yaptılar. Depolama ve sevkiyat işlemleri ise artık Lojistik adı altında değerlendiriliyordu.
Bu dönemde ben, Johnson & Johnson firmasının fabrika müdürü olarak çalışıyordum. Benim de en büyük dertlerimden biri olmaya başlamıştı lojistik. O zaman İstanbul dağıtımını 3 kamyonetle kendimiz yapıyorduk. Anadolu sevkiyatlarını ise İki firmayla yapıyorduk. Bunlardan birincisi Ambarlarda bulunan Yeni Ertaş Ambarı diğeri ise Express Kargoydu. Anadolu’daki büyük şehirleri Express Kargo ile gönderiyorduk. Ankara ve küçük şehirleri ise Yeni Ertaş ambarı ile sevk ediyorduk. Yeni Ertaş ambarı Ankara’da konuşlu bir firmaydı. Ankara mallarını kendi kamyonlarıyla sevk ediyor. Diğer ürünleri ise Topkapı da ilgili firmalara veriyordu. Bu hizmet karşılığında o firmalardan belirli bir komisyon alarak hayatını devam ettiriyordu. Her iki firmadan da üzerimde inanılmaz bir baskı oluşmaya başlamıştı. İki firma da tüm sevkiyatı kendileriyle yapmamı istiyordu.
Yaşadığım diyalogları anlatmayı hiç istemiyorum.
Sonuçta o zaman Express Kargo’nun genel müdürü olan Celal (tarihçede ileride de adını duyacaksınız) beni ve direktörümü ikna etti ve tüm sevkiyatımızı Express Kargo ile yapmaya başladık. Bunun en önemli sebebi aylık teslimat raporu vermeleriydi. Çünkü benim şirkette yeni sorumluluklarımdan biri uluslararasına teslimat raporu vermek zorunda oluşumdu. Ambarlardan böyle bir rapor olmak mümkün değildi.
1994 yılında Johnson & Johnson’dan ayrıldım ve bir yazılım şirketi kurdum. İşler başlangıçta iyi gitti ama sonra pek durağanlaştı. O günlerde Yaşar’dan bir telefon aldım. P&G de bir dönem birlikte çalışmıştık. O Fabrika Müdürüydü ben de Sentetik Departman Müdürü olarak ona bağlı çalışıyordum. “Gel görüşelim.” dedi. P&G den ayrılmış, Express Kargo’ya ortak ve Genel Müdür olmuştu. Odasından çıktığımda Express Kargo IT den sorumlu Genel Müdür Yardımcısıydım.
Türkiye’de kargo sektörünün şekillenmesinde Tümtis sendikasının etkisini hiç kimse bilmiyor ne yazık ki. Ambarlarda yaptıkları grev, kargo sektörünün dev gibi büyümesini sağlamıştı. Grevde çözüm sağlanmıştı ama ambarlar kargo şirketlerinin bu kadar kolay piyasaya girmiş olmalarının etkisini bir türlü yenemiyordu.
Artık Tümtis’in hedefi kargo şirket çalışanlarıydı. İlk hedef Kargo sektörünün en büyüğü olan Yurtiçi Kargo oldu. Yönetimin sendikal örgütlenmeyi fark etmemiş olmalarına hala inanamam. 1991 yılında Yurtiçi Kargonun pek çok şubesinde ve Aktarma Merkezlerinde direniş başladı. Yurtiçi Kargo gerçekten gafil avlanmıştı. Birçok müşterinin malları yerde kaldı. Yurtiçi Kargo çok büyük olduğu için kısa sürede çözüm üretemedi. Aylar sonra İbrahim Arıkan’ın çok güçlü olduğu eğitim sektörünün emekli öğretmenleri şirketi kurtardı. İbrahim bey emekli öğretmenlere acentelik vererek şirketi yeniden yarattı. Bu acente yapısında Yurtiçi Kargo’da sendikal örgütlenme bir daha mümkün olmayacaktı. İbrahim bey ülkemiz şartlarında dahiyane bir başarıya imza atmış, o zaman ülkemizde pek bilinmeyen franchising sistemini keşfetmek zorunda kalmıştır. O zaman yöneticileri ile birlikte yarattıkları kargo acenteliği sistemi bugün de başarıyla devam etmekte.
Yurtiçi Kargoda yaşanan bu direniş, sektörün diğer şirketlerine yaramıştı. Aras Kargo, Express Kargo ve Anadolu Kargo inanılmaz bir hızla büyüyordu.
Sektörün rengi değişmeye başlamıştı.
