Saatle mi yaşamalı, Vakitle mi?

2005 yılının yazıydı, Ağustos sıcağı hem de Edremit körfezinin yazlıkçı kalabalığında. Edremit’te zeytinyağı işine girmeye karar verdik.

İstanbul’dan kalkıp Edremit’e gittik.

Hiç tanımadığın ve hiç tanınmadığın bir yerde iş kurmak çok zordur. Ama güzel Edremit’in güzel insanları yardım etmeyi severler.  İşe başladık.

İsterseniz Edremit’i bırakıp, Uganda’ya gidelim buradan. O günlerde eşim büyük bir zevkle birkaç blog takip ediyor. Birisi Meltem Yaşar’ın “Sisteki Goriller” bloğu. Meltem bir bankada çalışırken, Uganda’ya önce bir turla gidiyor, sonra Türkiye’deki gorillerden daha fazla korkup, Uganda’ya yerleşiyor. Blog bugün yok ama, iyi ki yaşadıklarını “Pigmelerle Dans” adında kitaplaştırıyor. Akşamları eşimle sohbet ederken, bana Meltem’i anlatıyor. Beni acayip etkileyen bir anısı var Meltem’in. Bir Masai ile konuşurken, Masai, diyor ki…

“Beyaz adam saatle, Masai vakitle yaşar.”

Bu akşam ben bu yazıyı yazarken eşim Meltem’i aradı. Laf benim aklımda tamamı ile yanlış kalmış. Lafın doğrusunu Meltem söyledi. Doğrusu…

“Beyaz adamın saati, Masai’nin vakti var.”

İkisi de doğru. Bize kıymetli olan saat. Masai’ye kıymetli olan vakit.

Neyse, hikâyeye dönelim. İş kurmak için vazgeçilmez olan bir adres Türkiye’nin neresinde olursanız olun “noter”dir. Benim de notere gidip bir şeyler yapmam lazım. Edremit’e gidenler bilir. Edremit’in merkezinde bir kavşak vardır. Kırmızı ışık 60 saniye yanar, yeşil ışık 15 saniye yanar. 15 saniyede kaç araba geçebilir ki bir ışıktan? 5-6 araç geçebiliyor.

Bize yeşil yandı ama önümdeki araba sağ camı açmış, kaldırımdaki bir adamla sohbet ediyor. Tam 5 saniye kaldığında abandım kornaya İstanbul’dan yeni gelmiş birisi olarak. Döndü baktı bana üzüntülü bakışlarla. “Kardeşim, bir çift laf ediyoruz şurada, 1 dakika beklesen ne olur?” dedi.

Donup kaldım. Arabadan inip saldıracağım ama kendime yakıştıramadım.

Öte yandan dediklerini de duydum. Sözlerinde çok büyük bir yanlış yoktu. Bir dakika bekleyecektim sadece. Topu topu 60 saniye. Haklıydı bu detayda.

Ona da keyifli bir sohbet armağan edecektim.

İçine ettim güzel muhabbetin yani.

Asansörlerde, asansöre biner binmez, kapıyı süratli kapatan düğmeye basan insanları gözlemişsinizdir. Belki de siz de o insanlardan birisinizdir, bilmiyorum. O kadar anlamsız geliyor ki bana artık. Kazanılabilecek zaman en fazla 3 saniye. Oysa çalışanların boş boş oturarak harcadıkları dakikalar, saatler yok mu?

Acaba o 3 saniyeyi kazanma çabası, “ben çok işi olan meşgul bir çalışanım!” mesajı mı?

Ben o ışıkta işittiğim sitemden beri daha yavaş yaşamaya başladım. Artık saatle randevu vermiyorum Edremitliler gibi. “9:00 da görüşürüz” yerine, “Sabah erkenden gelirim” diyorum. “Saat 2:00” nin yerine, “Öğleden sonra” yı koydum. “15:30” un yerini “akşamüstü” aldı.

Tavsiye ederim herkese…