En etkili tahsilatçı.

İşin tarihçesini oluşturmasalar da masalı masal yapan anılardır. Bu anılar olmasaydılar, tarih hiç yaratılamazdı.

Onları da yazacağım, aklıma geldikçe. Okuyanların katkısı da şart illa ki.

Kargo tarihi, Ceyar’sız yazılamaz.

Ceyar, kargo işine Express Kargo’da Mecidiyeköy şubede kurye olarak işe başlamış. Adı Cevdet ama herkes ona Ceyar derdi.

Kurye olarak çok başarılı değilmiş, ama elinden geleni dibine kadar yapan karakteri yüzünden hiç kimsenin onu şirketten uzaklaştırma cesareti olamamış. CargoTech kurulduğunda bize katıldı. “Tahsilatçı” olarak.  Yanlış anlaşılmasın lütfen.

Kargo işinde tahsilat en zor iştir. “Ücret alıcı” denilen kargolar en zor tahsilattır. Zamanla yok olacağına eminim. Aslında “ana fikir” çok güzel. Nakliye masraflarını gönderici değil de kargoyu alan ödüyor. Sizin de kargo ücretini almadan teslimatı yapmamanız gerekiyor. Mantık doğru ama siz kargoyu teslim etmeye gidiyorsunuz, adam “Cuma’ya gel öderim.” diyor.

Yok namaz değil, o zamanlar Cuma dediğimiz şey tahsilat günüydü. Bu kadar dindar değildi insanlar. İlk Cuma gidip paranızı alınca iş otomatiğe binerdi. Her Cuma günü elinizde faturalarla gidip paranızı alırdınız. Ama her işletmenin iyi günü, kötü günü olurdu. “Haftaya artık” deyince müşteri, çok itiraz edemezdiniz. Eğer ayın son günüyse o Cuma. İşler karışırdı. Maaş alamazdınız o Cuma. Ceyar bu gerçeğin çok farkındaydı.

Nasıl yapardı o tahsilatları hiç anlamadım. Boş geçeceği günü bilirdi, Ay sonundaki cumalarda hiç boşu olmazdı.

Bir müşterimizin muhasebecisinin Kahraman’a telefon etmesini hiç unutmuyorum. “Kahraman bey, bir daha tahsilat için lütfen Cevdet beyi bana yollamayın. Size yalvarıyorum. Şirkette hiç para yok ama, boynunu öyle bir büküyor ki, yeni aldığım maaşımı verdim, Kıyamıyorum bu çocuğa” diye ağlamıştı kızcağız telefonda.

Ceyar sayesinde alıyorduk maaşlarımızı…

Azıcık tarihçeye katkıda bulunacağım. Kargo ücreti müşterilerin çok umurunda olamadı ne yazık ki. Biz mi çok eziktik, müşteriler mi lojistiğin öneminin farkında değildi emin değilim. Kargo sektörünün en feci yanlışının bu olduğunu düşünüyorum. Zaten Cargotech’in 1995 yılında fark ettiği ancak komple değiştirmeye gücünün yetmediği tahsilat problemi her gün daha fazla çözüme yaklaşıyor. Çok yakın bir zamanda “Ücret Alıcı” kargo tedavülden kalkacak. Göndericiler kargo ücretini ödeyecek ve kendi faturasına dahil edecek bu gideri.

Bir teslimat, iki dakika sürer, tahsilat ise 5 dakika ile iki saat arasında süre emer. Tahsilat yapmayan bir şube aracı yerine göre günde 30-50 teslimat yapabilir. Tahsilat yapması gereken bir aracın günlük 20 teslimatı geçmesi Hz. Musa’nın Kızıldenizi yarması gibi bir olaydır.

Şansınız varsa ve haftalık tahsilat yapıyorsanız, bana telefon edin size Ceyar’ın telefonunu vereyim. Bir iş teklifi yapın, belki ikna edersiniz. Ama sizi uyarmadan geçmeyeyim.

Ceyar’ın o zamanlar yalnız yaşadığı Küçükçekmece gölünün kıyısındaki evde sakladığı paşa dedesinin kılıcına dikkat edin. Kimsenin canı yansın istemem. 🙂

 

 

 

Zor başlangıç, sıkıcı gelebilir ama bilmek lazım!

Bugünlerde Türkiye’de kargonun tarihçesi üzerine bir araştırma yapmaya kalkarsanız hiçbir şey bulamazsınız. Ben de yazmazsam lojistik sektöründe hiçbir kaynak olmayacak diye düşündüm. Kaynak olmaması son derece doğal. Kargo sektörü öyle bir sektör ki, sürekli bir koşturmaca halinde çalışıyor tüm çalışanlar. Geri dönüp bakacak vakit hiç olmuyor. Sektörün dışına çıkanlar ise geçmişi hatırlamak istemiyor. Ama bu sektöre bulaşanlar genellikle çok zor sektörü terk ediyor. Kayakçılar kayak sporu ile ilgili azıcık argo bir deyim kullanırlar. Affınıza sığınarak paylaşıyorum. “Kıçına bir kere kar suyu kaçmayagörsün, bir daha kurtulamazsın.” Kargo işi de üç aşağı beş yukarı böyledir.

Ben hasbelkader 1994 yılında kargo sektörüne girdim. O sırada hızla gelişen bir sektördü. Bu macerayı ileride anlatırım ama kargo sektörü nasıl doğdu, hatırladığım ve araştırabildiğim kadarıyla anlatayım.

Öncelikle, hatırladıklarım ve internette bulduğum bilgilerde hatalar olabilir. Bu konuda hafızasında bilgi olanlar yanlışları düzeltirlerse minnettar olacağımı peşinen belirteyim.

İlk kargo şirketi olma konusunda iki iddialı şirket var. Aras Kargo ve Yurtiçi Kargo. Aras Kargo rahmetli Celal Aras tarafından 1979  yılında pazarlama ve dağıtım şirketi olarak kurulmuş. (Kargo şirketi değil) 1989 yılında ise “erişilen dağıtım gücü” sebebiyle Aras Kargo markasına dönüşmüş. Yurtiçi Kargo ise 1982 yılında MEF dershaneleri sahibi İbrahim Arıkan tarafından kuruluyor. Nasıl bir ileri görüş, hayran olmamak elde değil.

Çünkü o sıralarda ülkedeki tüm nakliyat Topkapı da konuşlanan ambarlar tarafından yapılıyor. Ambar operasyonunu incelerseniz son derece akıllı. Diyelim ki, Konyalısınız. Bir ya da birkaç kamyon ediniyorsunuz. Siz de sermaye yoksa kamyon alabilecek birkaç arkadaş buluyorsunuz. Konya’da bir depo bulmak kolay. İstanbul Topkapı’da bir ofis kiralıyorsunuz. Şirketin adını bulmak ta kolay. “Konya Ambarı”. Daha sonra rakiplerinizin adları da belli. “Öz Konya Ambarı”, “Yeni Konya Ambarı”. Yaratıcı olanlar ise “Mevlâna Ambarı” adını kullanabilirler. İşin ilginç yanı bu rakiplerin hemen hemen hepsi sizin eski çalışanınız olurlar.

Sistem basit çalışır. Konya’ya İstanbul’dan mal göndermek isteyen tüccar Topkapı ambarlara malını getirir. Size malı teslim eder. Siz kamyonunuza malı yüklersiniz. Kamyon dolmadan hareket etmez. O zamanki müşterilerin bu malın yarın Konya’da olması beklentisi de yok. Önemli olan taşıma maliyetinin minimum olması. Kapasite kullanımı her hâlükârda %100.

Fiyat nasıl oluşuyor? Kamyon ya sizin ya da arkadaşınızın. Kamyonun maliyeti belli. Arkadaşınızın ya da çalıştırdığınız şoförün geçimi belli, sizin de geçiminiz belli. Böl bunu kamyona. Fiyatta belli oluyor doğal olarak.

Peki kamyon Konya’dan boş mu dönecek? Elbette hayır.

Konya tahıl ambarı. İstanbul’a gelecek un için Konyalı tüccarlarla anlaşma yapıyorsun. O da sana ilave kâr oluyor. Mis gibi çalışan bir operasyon. Adana’dan dönen kamyonlar yazın karpuz, kışın narenciye taşıyor. Kars’tan dönen kamyonlar canlı hayvan taşıyor.

Hijyen derseniz, o zaman kullanılan bir kavram değil.

Bu arada doğal olarak İstanbul’da bir sürü aracı şirket de kuruluyor. Üreticiler Topkapı da değil, İstanbul’un her yerinde üretim yapılıyor. Bu üreticiler her gün Topkapı’ya gitmek istemiyorlar. İstanbul’un her tarafında (Rami, Nişantaşı, Osmanbey, Tuzla) şehir içi nakliyeciler ortaya çıkıyor. Bu aracılar tüm malınızı sizden alıp, Topkapı’ya götürüyorlar, ilgili ambarlara teslim ediyorlar. Sizden haftalık olarak parayı tahsil edip ambarlara ödemeyi yapıyorlar. Kendi maliyetleri ve komisyonları da kendilerine kalıyor.

1982 yılında bu şartlarda kurulan Yurtiçi Kargo bu hizmeti farklılaştırmaya çalışıyor. Potansiyel müşterileri ikna etmek için bugün hala başımıza bela olan fiyat segmentasyonunu icat ediyor. Başka türlü ambarlarla rekabet edebilmesinin imkânı yok.

Fiyat üçe ayrılıyor.

Adresten alma,

taşıma

ve adrese teslim.

Taşıma fiyatını ambarlar belirliyor. Adresten alma ve adrese teslim fiyatlarını ise aracı şirketler. Buna rağmen alışkanlıkları değiştirmek zor tabi. Türkiye nakliyat sektöründe kargo şirketlerinin payı pek büyümüyor. Bu arada Ajlan ismindeki İstanbul’da öğrenci olan İzmirli bir genç 1983 yılında Express Kargoyu kuruyor. Önce sadece İstanbul-İzmir yüklerini hedefliyor. İkna edebildiği müşterilerin mallarını gidip müşteriden alıyor. O yükler yeterli olmadığı için kamyon kamyonet kaldıramıyor, yalvar yakar şehirlerarası otobüslerin bagajlarında İzmir’e gönderiyor. İzmir’de bulunan akrabaları, arkadaşları teslimatları gerçekleştiriyor. Express Kargo nun ilk sevkiyatları otobüs bagajlarında başlıyor. İnanılmaz güzel bir hikaye.

(Anadolu Kargo kuruluş tarihi hakkında bir bilgi ne yazık ki bulamadım. Batış tarihini 1995 olarak hatırlıyorum. Bilgisi olan arkadaşlar paylaşırlarsa sevinirim.)

Neyse konudan çok ayrılmayalım. 1987 yılının Eylül ayında Topkapı ambarlarda Türk ticaret hayatını çok etkileyecek bir olay oluyor. Ambar işçileri Tümtis önderliğinde örgütleniyor ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi için grev başlatıyorlar. İstekler basit. Daha iyi ücret, fazla mesai ücreti, cumartesi günleri çalışılmaması. (ki ambarlar hala cumartesi günü çalışmazlar.)

Aylarca süren bu grev, kargo sektörünün gidişatını değiştiren bir olay olmuştur. İstanbul’dan Anadolu’nun herhangi bir noktasına mal gönderemeyen İstanbul tüccarları çaresiz kargo şirketlerine yönelmek zorunda kalmışlardı. Kargo şirketleri aylarca süren bu grev süresinde Anadolu’daki şubeleşmelerini tamamlama imkânı buldular. Türkiye’nin her yerine sevkiyat yapabilme imkânına kavuştular.

Grev sona erdiğinde kargo şirketleri kan kaybettiler ama artık yeni kavramları dile getirebiliyorlardı. Ürünlerin teslim tarihini garanti edebiliyorlardı. Temizlik konusunda hassas olan müşterilere “Ürünlerinizin canlı hayvan taşınmış bir kamyonla taşınmasını ister misiniz?” sorusunu soruyorlardı.

İşler değişiyordu artık.

Bu satırı okuyorsanız, sabrınız için size minnetarım. Emin olun hikaye hem çok üzücü, hem çok eğlendirici olacak. Hayat gibi bir şey yani…

 

Neden bir kargo masalı?

Geçenlerde internetten eşime bir bilgisayar aldım. 5 günde geldi. Gecikmenin sebebi e-ticaret yapan sitelerin “Efsane Cuma” diye adlandırdıkları alışveriş çılgınlığında yaşadıkları darboğazları hala aşamamış olmalarıydı. İnternette azıcık gezince gördüm ki, e-ticaret siteleri ve kargo şirketleriyle ilgili binlerce şikayet olduğunu görmek beni çok üzdü.

Ben, kargo ve lojistik sektörüne 1994 yılında girdim. 2002 yılında da sektörden çıktım. Azıcık inceleyince korgo şirketlerinin hala aynı şekilde iş yaptıklarını gözledim. Azıcık tarihçe araştırınca, internette bu konuda hiç kaynak olmadığını görmek beni çok şaşırttı.

Hem gençlere kaynak olsun diye, hem de içinde yaşadığım masal tadındaki CargoTech tecrübesini buraya dökmek istedim. Aktaracaklarım sadece hafızamda bulunanlar olacak. Hata yaparsam lütfen düzeltin.

 

Tüm tarihçe herhalde 10-15 bölüm olacak. İşlerden fırsat bulabildikçe 2-3 günde bir yazı yayınlamayı düşünüyorum. Birlikte bu masalı yaşadığım insanlardan bahsederken, İlk isimlerini yazacağım sadece. Soyad kullanmamaya çalışacağım. Hakkın rahmetine kavuşmuş insanların ise soyadlarını da yazacağım. Soylarına duyduğum saygı sebebiyle…

Hepsi huzurlu uyusun… Bana çok şey öğrettiler, yaşayanlar da onların soylarına güzel şeyler öğretsin.

Amin.